9 Ağustos 2010 Pazartesi

ÇOK YAKINDA!!!


>>> VW Karmann-Ghia: Dünyanın En Yavaş Spor Otomobili



>>> Matchbox Routemaster Otobüs Serisi



>>> Eski / Yeni: 2000'lerde Matchbox tarafından yeniden üretilen modellerin Lesney dönemindeki orjinal versiyonlarıyla karşılaştırması

>>> Majorette: Matchbox'ın Fransız Kardeşi...

8 Ağustos 2010 Pazar

Havalı Chrysler!




Chrysler Airflow (hava akışı), Amerikan otomotiv tarihi açısından bir kilometre taşıdır. 1934 - 1937 yılları arasında üretilmiş olan bu model, "streamline" tasarım anlayışının ilk uygulandığı otomobildir. Ticari anlamda başarısızlığa uğrayıp, kısa sürede üretimden kaldırılmış olmasına rağmen, yenilikçi anlayışıyla izleyen yıllarda Amerika'da yapılan otomobil tasarımlarının öncüsü olmuştur.

1930'larda başta Amerika olmak üzere tüm dünyayı sarsan Büyük Bunalım'dan çıkış için uygulanan yöntemlerden biri de, tüketiciye yepyeni ve fütüristik bir yaşam tarzı vaad eden "streamlining" tarzının tasarımda yoğun olarak kullanımıydı. Temeli havacılıktaki bilimsel ilerlemelere dayanan "streamline" anlayışı, hareket eden nesnelerin hava direncini en aza indirecek şekilde tasarlanmasını amaçlıyordu. Buna göre, akışkan hatlara sahip, su damlası biçimli nesneler, düşük sürtünme katsayıları sayesinde en verimli ve hızlı biçimde işlev görmekteydi. Taşıt araçları gibi hareketli nesnelerde anlamlı sonuçlar verebilen bu tasarım tarzı, kısa sürede bir modaya dönüştü ve tel zımbadan kalem açağına dek her tür nesneye ayrım gözetmeksizin uygulanmaya başlandı. Zira, "streamline" görsel anlamda yeniliğin, konforun, modenliğin ve ilerleme düşüncesinin sembolü haline gelmişti.

İşte bu tasarım anlayışının ilk uygulandığı taşıt araçlarından biri, adından da anlaşılacağı gibi, Chrysler Airflow modeliydi. Chrsyler Corporation'ın 1934 yılında piyasaya sunduğu bu model, dönemin otomobillerine kıyasla belirgin biçimde farklıydı. Geriye doğru kavisli radyatör panjuru ve ön camlar, ön kaputa entegre farlar, arkaya doğru damla biçimi almış yolcu kabini ve kasanın altına gizlenmiş arka tekerleri ile bambaşka bir otomobil kavramını yansıtıyordu. Chrysler, bu otomobili geliştirmeden önce inşa ettiği rüzgar tünellerinde 1930 yılına dek yaklaşık 50 değişik modelin performansını denemişti. Bu deneylerde elde edilen ilginç bulgulardan biri, dönemin "iki-kutu" otomobil tasarımlarının aerodinamik açıdan olabilecek en kötü sonuçları vermesiydi. İki-kutu tasarım anlayışı, önde motor kaputunun oluşturduğu dikdörtgen prizma ile onun arkasında yolcu kabini olarak işlev gören daha büyük, ikinci bir dikdörtgen prizmadan oluşuyordu ve dönemin tüm otomobilleri aşağı yukarı bu temel yapıya sahipti. Rüzgar tüneli denemelerinde "iki-kutu" otomobillerin performansı o kadar kötüydü ki, bu araçlar tersine çevrildiğinde dahi daha iyi sonuçlar alıyorlardı.

İşte Chrsyler Airflow modeli, bu yeni bulgulara göre tasarlanmış, dönemin görsel anlayışının ötesinde bir otomobildi. Ancak plansız ve aceleci biçimde üretime geçmesi sonucu ortaya çıkan mekanik sorunlar, otomobilin tüketiciler tarafından benimsenmesini engelledi. Bunda, alışılmadık tasarım anlayışının dönemin tüketici beklentileri ile uyuşmaması da önemli bir etkendi. Sonuçta, Chrsyler Airflow, sadece 3 yıl boyunca ve az sayıda üretilebildi ve 1937 yılında üretimden kaldırıldı. Bu başarısızlık Chrsyler firmasının uzun yıllar boyunca daha konvansiyonel bir tasarım anlayışını benimsemesine yol açtı ve firma satış rakamları açısından başarılı olsa da, tekrar yenilikçi tasarıma yöneleceği 1950'lere dek, en büyük iki rakibi olan Ford ve GM'nin gölgesinde kaldı.

Resimlerde görülen siyah araç, Signature Models firmasının üretimi, tuhaf şekilde 1/32 ölçekli 1934 model Chrsyler Airflow. Motor kaputu, kapıları ve bagajı açılabilir olan modelin, ön tekerleri de sağa sola dönebiliyor. İkinci model ise, Matchbox'ın "Collectibles" serisinden yaklaşık 1/43 ölçekli, ticari araç uygulaması olarak üretilmiş olan 1937 model Dodge Airflow. Bu modelin yalnızca arka kapakları açılıyor, ancak kauçuk tekerleri, şeker gibi kırmızı rengi ve "Campbell's Soups" reklam uygulaması ile inanılmaz çekici bir model...



9 Temmuz 2010 Cuma

GO TRABBİ GO!



Doğu Alman Trabant otomobillerinin öyküsü nesnelerle kurulan ilişkinin zaman içinde geçirdiği değişimlere çarpıcı bir örnektir. Ina Merkel'in belirttiği gibi, “alay konusu olmuş, zayıf, kolaylıkla çöpe atılmış bir tüketim kültürünün sembolleri, bugün mutlu bir anımsayışın başlangıç noktası haline gelmiştir.” Gerçekten de, 1990'da Berlin duvarının yıkılmasını takip eden “yeniden birleşme” günlerinde, Batı Alman yaşam standardı ve mallarıyla karşılaşan doğuluların bir tür eziklik duygusuyla çöpe gönderdikleri ya da elden çıkardıkları ilk eşyalardan biri, yol kenarlarına terk edilen Trabant otomobilleri idi. Öte yandan, birleşmenin üzerinden henüz 10 yıl bile geçmemişken, 1990'ların ikinci yarısında, Trabant otomobilleri yeni bir kullanıcı grubu için kült statüsü kazanarak kıymetlendi. Özellikle genç kesim, bu otomobilleri özlemini duydukları tüketim karşıtlığı ve toplumsal dayanışma ideallerini yansıttığı gerekçesiyle içtenlikle sahiplendi.


1954 yılında Doğu Alman bakanlar kurulunun geliştirilmesine karar verdiği otomobilin sahip olması istenen özellikler şunlardı: 600 kg'dan daha ağır olmayan; ortalama yakıt tüketimi 5,5lt/100 km olan; yıllık 12.000 adet üretilebilecek, 4000 mark'lık fiyatı olacak, 4 kişilik küçük bir araba...


İlk kez 1957 yılında üretimine başlanan bu küçük, hafif ve ucuz “halk arabaları”, Trabant (uydu!) adını taşıyordu. Temel tasarımı uzun yıllar boyunca değişmeyen bu araç, sağlam, bakımı kolay, tamiri basit bir otomobil olarak Doğu Alman gündelik yaşamının bir parçası oldu. Bununla birlikte, bir Trabant otomobiline sahip olabilmek için ortalama 12 yıl sıra beklenmesi gerekliydi.

Delft (Hollanda) sokaklarında ilk jenerasyon P50 model (1959) bir Trabant


Ham madde sıkıntısı nedeniyle, aracın gövdesi “duroplast” adlı, pamuk veya yün fiberleriyle güçlendirilmiş plastik bir malzemeden üretilmişti. Gerek üretildiği malzeme, gerek görünümü, gerekse iptidai teknolojisi nedeniyle, benzeri ülkemizde Anadol otomobileri için de üretilmiş olan pek çok alay ve küçümsemeye maruz kaldı. Gövdesinin malzemesi medeniyle ona “yürüyen karton” adı takıldı, çamaşır makinası üretilirken yanlışlıkla ortaya çıktığı söylenerek alaya alındı. Öte yandan insanlar onu sevdi de... “Sevecek başka birşey yoktu ki!”. Güçsüz ve gürültülü motoru, yavaşlığı ve rahatsız iç mekanı nedeniyle, onun hakkında sevgi dolu, ironik yakıştırmalar da yapıldı: şapka kutusu, utanç kutusu gibi, iki buji üzerine bir çatı gibi...


Duvar yıkıldığında, sınırı Trabant'ları ile geçen Doğu Almanlar, Batılıların alaycı bakışları ile karşılaştı. Batılılar bu arabalara güldüler ve kokusu nedeniyle ondan rahatsız oldular. Batılı “kardeşlerin” gözünde Trabant otomobilleri Doğudaki yoksul kardeşlerin düşük yaşam standardını, yoksulluğunu, çökmüş bir sistemin başarısızlığını simgelemekteydi. Kullanım değerini, toplumsal statü ve farklılaşma arayışının önüne koyan sade, hatta çirkin tasarımı ile Trabant, kısa bir sürede edindiği olumsuz çağrışımlar nedeniyle, ona sahip olan birey için toplum içinde damgalanma sebebi haline geldi. “Ne? Bu araba için mi yıllarca sıra beklediniz?” Böyle bir değer ikliminde, Trabant otomobilleri sahipleri tarafından terkedildi ya da çok ucuza elden çıkarıldı. Çoğu kişinin tek hedefi vardı: bu arabayı bir an önce elden çıkarmak ve bir daha binmek zorunda kalmamak... Bu hızlı değer yitimi sayesinde Trabant'lar birkaç sene içinde caddelerden tamamen kayboldu.



Ancak birleşmeyi takip eden yıllarda, statü farklılığı yerine eşitlik ilkesini ön plana alarak üretilmiş Doğu Alman malları, demode görünümlerine ve tatsız tasarım anlayışlarına rağmen – belki de bunlar sebebiyle – adına Ostalgie denen, eski Doğu bloku ülkelerinin yaşam tarzına duyulan bir nostalji duygusunun parçası haline gelerek Batının gündelik yaşamında ve tüketim kültüründe kendilerine yeni bir yer buldular.

“Birleşmeden yalnızca üç yıl sonra Tegel (Berlin) hava alanında İngilizce “Rent a Trabant!” sloganı yazılı dev bir reklam panosu bulunmaktaydı. Bu pano yorumlama konusunda yaşanan bir değişimi işaret etmekteydi. Şirket, “yitirilmiş bir duygu”yu pazarlamaktaydı. Az bulunur olması Trabant'ı, herkes için olmasa da, yeniden arzulanır kılmıştı. İngilizce slogan yalnızca komik değildi; aynı zamanda bu arabayı hiçbir zaman kullanmak zorunda kalmamış yabancılardan, Batı Almanlardan ve gençlerden oluşan bir hedef kitleye sesleniyordu. Seçkinlik, aracın nadir bulunmasından kaynaklanıyordu. Bugünlerde Markische Schweiz boyunca Trabant safarileri ve Trabant'la Mecklenburg boyunca Ostalgia turları düzenlenmekte. Caddelerde bir Trabant ile gezmek bir veteran otomobil şovu kadar heyecanlı bir olay.” (Merkel 253)


Üzerine yüklenmiş olan olumsuz anlamlara rağmen, on yıllar boyunca sahip olduğu ikonik değer nedeniyle, Trabant otomobillerinin minyatür modellerinin üretilmiş olması gerekirdi. Ancak zamanında Bulgaristan gibi bir Doğu Bloku ülkesinde bile üretim bandı kurmuş olan Lesney firmasının Trabant için bir Matchbox modeli üretmemiş olması acıdır. Başka firmalar tarafından üretilmiş olan Trabant modellerinin çoğu da, Ostalgie rüzgarını arkasına alarak piyasaya sürülmüş modellerdir. Markası Matchbox olmasa da minyatür otomobil modellerinin çoğu kibrit kutularına sığabildiği için, blogun temasını genişletip bu modellere de yer vermek istiyorum.

Alman Sternquell bira firması için üretilmiş DDR serisinden 1/64 ölçekli çadırlı Trabant (üstte)


Alman Herpa firması üretimi 1/87 ölçekli, plastikten yapılmış bir Trabant 601s modeli (üstte)

Vitesse firmasının ürettiği Portekiz malı, 1/43 ölçekli bir Trabant 601 modeli (üstte)



Kaynaklar:

Merkel, Ina. "From Stigma to Cult: Changing Meanings in East German Consumer Culture." in The Making of the Consumer: Knowledge, Power and Identity in the Modern World. Ed. Frank Trentmann. Berg Publishers, 2006.

Hedler, Ernst and Ralf Ulrich. DDR Design: East German Design 1949-1989. Taschen, 2004.